Çarşamba, Ekim 15, 2025

Bir Nota Bin Duygu! Ekranın Ritmini Belirleyen Güç


  • 15 Ekim, 2025

Yorucu geçen günün ardından kafamızı boşaltmak için kendimizi dijital ekranların önüne atarak sevdiğimiz dizi ve filmlerle eğlenmek istiyoruz. Bu dizi / filmleri izlerken ise istemsizce heyecanlanma eğilimi gösteriyoruz.

Bir film ya da dizi izlerken farkında olmadan kalp atışlarımız bir sahnenin ritmine uyar. Oysa çoğu zaman bu ritmi belirleyen şey görüntü değil, müziktir. Bir kemanın ince bir titremesi, bir davulun ani vuruşu, bir piyanonun yumuşak dokunuşu… Tüm bu etmenler bizi karakterle aynı duygusal frekansa taşır. Müzik, sinemanın yalnızca tamamlayıcısı değil, en güçlü anlatım araçlarından biridir.

Müziğin sinemadaki rolü, sessiz film dönemine kadar uzanıyor. O yıllarda orkestralar, perdedeki hareketlere canlı olarak eşlik ederdi. Çünkü görüntü duyguyu anlatmaz; duyguyu hissettiren seslerdir. Zamanla bu sezgisel bilgi, sinemanın en özel sanatlarından biri olmayı başardı. Bugün bir sahneyi müziksiz izlediğinizde karakterle ve olayla duygusal olarak bağ kurmakta güçlük çekeceğimiz bir gerçektir.

MÜZİK ANLATIYI YÖNETİR, DUYGULARI YÖNLENDİRİR

Christopher Nolan’ın Inception filminde Hans Zimmer’ın “Time” bestesi olmasaydı, son sahne yalnızca bir rüya içinde rüya olurdu. Oysa bu müzik sayesinde izleyici, gerçek ile düş arasındaki sınırda duygusal bir boşluk yakaladı.

Benzer şekilde, David Fincher’ın Se7en filminde müzik ve ses tasarımı, yalnızca bir dedektif hikayesi anlatmaz; Fincher’ın dünyasında ses, atmosferin gizli anlatıcısı olarak karşımıza çıkar ve karakterlerin duygularıyla alakalı değildir. Amaç sadece izleyicinin huzurunu bozmak.

Bir başka örnek ise Jaws. O iki notalık basit tema olmasaydı, köpekbalığının ilk göründüğü ana kadar hiçbir gerilmek için hiçbir nedenimiz olmazdı. Müzik, görünmeyeni görünür kılmanın büyüsü ile izleyiciye yaklaşmakta olan tehlikeyi sezdirir. Çünkü ses, bilinçdışına doğrudan dokunur.

Bilimsel araştırmalar da bu gerçeği destekliyor. Nöropsikoloji uzmanları, müziğin beynin limbik sistemini doğrudan etkilediğini, yani duyguların işlendiği merkezi harekete geçirdiğini söylüyor. Bu yüzden bir karakter ağlarken biz de gözyaşımıza hakim olamıyoruz çünkü müzik, sahneyi değil bizi anlatıyor.

EKRANIN MÜZİĞE BORCU

Türk dizi sektöründe de müzik, artık başlı başına bir karakter haline geldi. Ezel’in fonunda duyulan Toygar Işıklı imzalı melodiler, intikamın zarif ama acımasız yüzünü kalbimizde hissetmemizi sağlıyordu. Behzat Ç.’nin sert ve melankolik müzikleri, Ankara’nın gri ruhunu ete kemiğe büründürdü. Yargı’da Güldiyar Tanrıdağlı’nın besteleri, adalet arayışının insani yükünü hissettirdi.
Birçok izleyici, dizinin sahnesini değil, o sahnede çalan müziği hatırlıyor. Çünkü melodi, kelimelerin bittiği yerde hikayeyi anlatmaya devam ediyor.

Bu nedenle dizi müzikleri artık anlatının taşıyıcı kolonlarından biri konumunda. Yönetmenler, senaristler ve besteciler birlikte çalışarak sahnenin duygusal atmosferini adeta yeniden yaratıyor.

MÜZİĞİN YOKLUĞUNDA HİKAYE DE SUSAR

Müzik olmadan bir film ya da dizi düşünmek, solmuş renklerle çekilmiş bir tabloya bakmayı andırıyor. Görürsünüz, ama hissedemezsiniz. Müzik, izleyicilerine sahnenin “nasıl” hissettirilmesi gerektiğini söyler.

Sessiz bir filmde bile müziğin yokluğu anlatımın bir parçasıdır. Çünkü müzik, duygusal yönümüzle görsel dünyanın arasında bir köprü kurar. O köprü yıkıldığında, karakterler yalnız kalır, biz de onlardan koparız.

Bir film, bir dizi ya da bir belgeselden müziği çıkardığımızda duyguya da ortadan kaldırmış oluruz. Çünkü sinemada müzik, sadece duyduğumuz değil, hissettiğimiz bir dildir.

Tarihin Ortasında Tango! Pera Müzesi’nde Arjantin’den Sesler

Arjantin müziğini özgün performanslarıyla dünyanın dört yanında sahneleyen Río Sur, 18 Ekim Cumartesi saat 19.30'da, Pera Müzesi'nde müzikseverlerle buluşmak için hazırlanıyor.

devamı